Yaprak Döker Bir Yanımız, Bir Yanımız Fenerbahçe

“Bu öylesine bir şey değil galiba, bu, başka bir şey.” Herkesin anısı ve acısı çok taze ve çok gerçek 3 Temmuz’a dair. Benim durumu idrak edişim de bu cümleyle başlamıştı o gün. Ekranda gördüklerimizi hafife aldığımız birkaç saatin ardından, avaz avaz ‘ben sizi bitirecek bir operasyonum’ diye bağıran çerçeve az çok çizilince, 3 temmuz’un akşam üstünde çıkmayı planladığımız tatilimiz burnumuzdan gelirken de derinlemesine hissedeceğimiz gibi, bir ateş çemberinde olduğumuzu anlamıştık.

Duyduklarımız gördüklerimizi, inanamamak öfkeyi, çaresizlik keskin bir haksızlık hissini kovalarken, daha ilk günden gösterilen ‘Kimseyi kimseye yem etmiyoruz’ refleksinin, bu ateş çemberinden geçebilmek için tek yol olduğunu deneyimleyeceğimiz epey olanağımız, bolca zamanımız olacaktı. Biz de hepsini bir bir yaşadık.

Biz üç senede, uefa bilmemkimlerine, içki masalarında, gazete haberlerinden ‘görüş’ bildiren rakip kurum bilmemkimlerini ve bu arkadaşların ağızlarından hiç düşmeyen adalet söylemlerini gördük. Biz o masada bildirilen ‘görüş’lerden çıkartılan cezaları gördük. Başkanı hapse atılmış takımın taraftarının polis barikatının üzerine koştuğu köprü yollarını, gazlara boğulduğu adliye bahçelerini gördük. Bu ülkenin Başbakanı’nın işi gücü bırakıp Fenerbahçe’ye kimi başkan yapacağını oğluyla belirlemeye çalıştığını, o ‘aday’a boy boy reklam verdiren, tvlerine çıkartan medya organlarını gördük. Fenerbahçe kongresine korumalarıyla giren ‘başkan adayı’ gördük. Üç yıldır kupamızı bizden alacağını söyleyen camianın başına geçen mafya babasını, iktidar partisi mitingilerinde gördük. Biz burada masumiyet karinesinden, ülkenin hukuk kuralları olduğundan bahsederken, Aziz Yıldırım’ın gözaltı fotoğrafını elemanlarına boy boy bastırıp, uzaklardan sessiz sessiz Gülenleri gördük. Hatır gönül şikelerinin koca koca adamları kale önlerinde, futbol oynamak yerine, nasıl yerlere yatırıverdiğini gördük.  Şükür ki, bir 12 Mayıs gününde bizler tribünde, sokaklarda gaz yerken Başbakanı’ndan telefonla kupa isteyecek kadar insanlığından uzakların, ‘yuva’larından kovuluşlarını da gördük. ‘Bütün kanıtlara sahip’ denilenlerin, tapelerin deşifreleri olduğu iddia edilen metinleri basındaki hizmet yoldaşlarına servis edenlerin sürüldüklerini de gördük. Tvlerde saatlerce “Küme düşürüleceksiniz, şu kadar puanınız silinecek” lafları dönerken, Uefa’da yarı finali de gördük. 2012’de beş sene üst üste şampiyon olacağını iddia edenlerin, 2014’de ligin bitmesine bir ay varken havlu atışlarını, biz şampiyon olurken, milyon dolarla ifade edilen borçlarını da gördük.

İtirafları duyduk, mücadeleyi yaşadık. Bitirmek için yola çıkmış, kanunu kendi yazdıkça kendini haklı zanneden hırs küplerinin, bütün güçlerine rağmen, bunu yapamayacağını bir kez daha anladığı bir güne geldik şimdi. Bugün, yaşadığımız sadece şampiyonluğun mutluluğu değil. Bugün, bir camiayı camia yapan her öğesiyle üç senedir ayakta durmaya çalışan, sahasından tribününe, gerçeğinden sanalına, doğruyu anlatmaya ve doğruyu yapmaya çalışan, arada kendi içinde de bir sürü yanlışa düşen ve o yanlışların sonuçlarıyla da mücadele etmeye çalışan bizlerin, her şeye rağmen ‘bitirilemediğinin’ ilanı aynı zamanda.  Futbolun, siyasetin ve bu ikisinin -dışarıda ve içeride- birbirine göbekten bağlı piyonlarının çeşitli iktidar yanlısı kısımlarının tüm güçleriyle aşağı çekmelerine rağmen, Fenerbahçe’nin hakettiği şeyi, hakettiği biçimde almasını ancak uzaktan izleyecek olanların, o uzaklıklarının anlamı aslında, bugün: ülkede kendisinin olmadan, biad edenlerden olmadan kalan ender şeylerden biri olabilmenin bir kez daha ilanı aslında.

Her şey oldu ve bitti kadar kolay değil elbet. ‘Futbol, kitlelerin afyonudur’daki kadar da basit değil. Futbolun, siyasetin ve hayatın birbirinden ayrı şeyler olmadığının hikayesi, Fenerbahçe’nin bu geceye gelen yolunun hikayesi. Biz bu yolda, maruz kaldığımızı anlatmaya çalıştığımız ne kadar hukuksuz, ahlaksız iş varsa, tüm memleketin buna, ülkenin en tepesinden maruz kaldığını da hep birlikte gördük. Sözümüzün, yaptığımızın doğruluğunu, yediğimiz sopanın, direndiğimiz şiddetin meşruluğunu 2013 Mayıs’ında, Haziranı’nda bu ülkenin tüm sokaklarında gördük. Biz futbolun renklerinin güzelliğini, sokaklarda direnenlerde gördük. En güzel çocuklarımızın bizlerden alınışını çok acı biçimde yaşadık. Bizlere, onların isimlerini ülkenin her vicdanlı yüreğinde olduğu gibi, bu takımın renklerinde de, tribünlerinde bestelerde de taşımak,  parkımızın ağaçlarının altında, ailelerini ağırlamak düştü. Yaprak döken yanımızı da yanımıza katarak yürüdük o yolu.

‘Biz, çok çektik, çok çektik. Bu şampiyonluğu biber gazı yiyen, eziyet çeken taraftara armağan ediyorum’ dedi Bekir İrtegün bu gece. Dışarıdan gelen araba kornalarının, sokakta yanan meşalenin, ara ara meydan tarafından söylendiğini duyduğum Ali İsmail Korkmaz bestesi seslerinin arasında, hayatımda yaşadığım en karmaşık duygulu şampiyonluk gecesinde, O’nun sözünün kaldığı yerden devamla ekleyeyim; hiçbir şampiyonluk, bugünkü kadar sevinçli ve bugünkü kadar hüzünlü değil. Bugün, verilen bir mücadelenin erdiği bir nihayete seviniyoruz ama onların yokluğunda avunabilmemiz mümkün de değil.

 Anılarına, ailelerine sevgi ve saygıyla; 19.Şampiyonluğumuz, armağan olsun onlara: https://www.youtube.com/watch?v=l6rOtDNoupo

Kaynak: Niyan